Öncelikle şunu belirtmek isterim:
Eğer bir şey normalleştirilecekse, bu kesinlikle "reddedilmek" olmalı.
Evet, ben de reddedildim.
Yeri geldi, geceleri düşlerimde kurduğum; hayatımda gerçekten yer edebileceğine inandığım bir çocuk tarafından.
Yeri geldi, iyi biri olmasına rağmen ona karşı duygusal bir şey hissedemediğim bir çocuğu ben reddettim.
Ve ilginçtir, reddedilen kişiye genelde şu cümle kurulur:
“O seni kaybetti.”
Ama… sahip olmadığın bir şeyi kaybedemezsin ki.
Bu yazıyı yazmama sebep olan şey ise bugün yaşadığım küçücük bir olay:
Kahve teklifini kibarca reddettiğim halde, kaba bir cevap aldım.
Galiba, reddedilmek o kadar olumsuz bir şey olarak görülüyor ki...
İnsanlar hemen ego koruma savaşına giriyor.
Ama şu gerçeği unutmamalıyız:
Hayatta hoşlandığımız kişileri biz seçmiyoruz.
Yani, kalbimize ansızın düşen o kişileri biz irade ile seçmiyoruz.
Aynı şekilde… hoşlandığımız birinin bizi seçmemesi de onun iradesinden çok, kalbinin yoludur.
Peki biz neden sınıftaki herhangi bir çocuktan değil de "ondan" hoşlandık?
Ya da neden yolda yürürken rastladığımız biri değil de, ya da arkadaşımız olan biri değilde o kalbimize düştü?
Cevap basit:
Çünkü bu bizim kontrolümüzde olan bir şey değil.
Ve bu durum, bizi reddeden kişi için de geçerli.
Demek ki biz, onun gözünde o "sıradan yoldan geçen biri"ydik belki de.
Reddedilmenin tanımı da tam olarak budur:
Bir isteğin, düşüncenin ya da duygunun karşılık bulmaması.
Ve bu tanım bile başlı başına, neden reddedilmenin normal olduğunu anlatıyor.
Evet, sevdiğim kişiden karşılık alamadım.
Reddedildim.
Ama bu benim elimde miydi? Hayır.
Çünkü onun penceresinden bakıldığında bana yer yoktu.
Tıpkı benim penceremde ona yer olmaması gibi.
Olay tamamen budur:
Reddedilmek bir yetersizlik değil.
Bir utanç değil.
Bir gerçektir.
Doğal bir gerçektir.
Herkese hitap edememek gibi…
Ve herkesin de bize hitap edememesi gibi.
Birine herhangi bir teklif yapıldığında her yanıtı göze almalı insan. Hayır da bir yanıttır. Red yanıtını almak istemeyen teklif ya da başvuru yapmamalı, bu kadar basit oysa 🙂
bu yazı bana sanki acı çekmeyi azaltmak için duygunu rasyonelleştirmeye çabalıyorsun gibi hissetirdi. eline sağlık.